Dünyanın Seyrini Değiştiren Bir Mücadele

18 Mart Çanakkale Zaferi’ni kutladığımız ve isimsiz kahramanlarımızı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve dehasını andığımız şu günlerde içimde yaşadığım duygu fırtınalarıyla kaleme sarılmamam imkânsızdı.

Kurtuluş savaşının birçok cephesinden sadece biri olmasına rağmen Çanakkale’de kazanılan zaferin Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında büyük bir rol oynaması, dünya siyasi dengelerini değiştirmesi, yokluklar içindeki bir milletin azminin koskoca orduları devirecek bir milli beraberliğe dönüşmesi ve savunma amaçlı bir ordunun Gelibolu Yarımadası’ndaki kara muharebelerinde vatanını kurtarmak için canını dişine takarak büyük başarılar elde etmesi sebebiyle eşine az rastlanan bir mücadele olmuştur.

Çanakkale Zaferi birçok yazar tarafından kaleme alındı, şiirler, marşlar ve türküler yazıldı. Fakat bu zaferi anmanın toplumsal bilinçlenmeye katkısı olduğu kadar kişisel gelişime de büyük etkisi olduğu düşüncesini taşıyorum. Milli mücadelemizi andığımız bu özel gün aslında bir anlamda da yaşananlardan ibret almak, hayatı sorgulamak ve kendini başkasının yerine koyup düşünmek için bulunmaz fırsatlardan biri. O yüzden ben bu özel günü farklı bir açıdan ele alarak şahsi çıkarımlarda bulunmayı tercih ettim.

Çanakkale Zaferi dendiğinde beni en çok duygulandıran; o isimsiz kahramanlar ve çocuk askerler olmuştur. Savaş zamanı çekilmiş fotoğraflara baktığımda o çocukların gözlerine dikkat ederim. Bana çok şey anlatır. Uzun zamandır savaşan, bu yüzden de yoklukla, sefaletle mücadele eden bir milletin evlatlarıydı onlar. Baktığınızda 15 yaşında yazar fotoğrafta, ama 12 yaşından büyük değilmiş gibi gelir size. Yetersiz beslenmiş, kavruk kalmışlardı. Anasının kuzusuydu her biri, ama anası kim bilir sırf o yaşa getirmek için bile neler çekmişti. Salgın hastalıkların ve açlığın kol gezdiği yıllardı. Kışları atlatmak, yazları temiz su bulmak çok zordu. Silah tutacak yaşa, üstünde başında olmayan milletimin cefakâr analarının fedakârlığıyla gelebilmişlerdi.

“Günyüzü görmek” deyiminin o insanlar için farklı bir anlamı vardı: Ocağı yanan sıcak bir ev, giyecek bir hırka ve çarık, yiyecek iki lokma ekmek, çocuklarını “vatanım” dedikleri topraklarda gönül rahatlığıyla büyütmek. O çocuk askerlerin her birinin gözlerinde başka bir şey görürüm. Bazısı 15’inden de küçüktür, bıyığı yoktur ki terlesin, ama yüz ifadesi 40 yaşında bir adamın olgunluğunu taşır. Bazısı ağladı-ağlayacak gibi olmasına rağmen vakur duruşunu bozmamıştır. Belli ki analarından ilk defa ayrı kalmışlardır ve özlem çekiyorlardır. Bazısı işin ciddiyetinin farkındalığıyla kendini olacaklara hazırlamıştır ve yolundan dönmemekte kararlıdır. Yüzlerinde çocuksu ifadelerinin yanı sıra yaşlarından beklenmeyecek bir olgunluk görürsünüz. Ya hayalleri? Vatanını düşman işgal etmişse, milletini sömürülmek, köleleşmek ve aşağılanmaktan başka bir gelecek beklemiyorsa, yiyecek ekmeği dahi zor buluyor, karnın tok yattığında şükrediyorsan nasıl bir hayalin olabilir ki? En temel ihtiyaçlar olan sevmek, sevilmek ve bir aile kurmak bile sadece bir hayal olarak kalır. Düşünebileceğin tek şey vatanı el birliğiyle kurtarmak için ölüm pahasına kendi payına düşeni yapmaktır. Ölümün kıyısında yaşayan bir insan için ölümden korkmak diye bir şey yoktur. Yeterince güçlü değilsen bile içinde bulunduğun ortam ve büyüklerin telkinleri seni ölüme hazırlar, korkularının üstesinden gelmeni sağlar. Asıl mesele; büyük bir zaferin kazanılmasında katkın olmasıdır. Bundan başka bir şeyi düşünemezsin, çünkü aslında hey şey buna bağlıdır: Vatanın kurtulmasına. Özgürlüğe. Bağımsızlığa.

O zamanın dinamikleriyle bu zamanınkiler çok farklı, biliyorum. Ama şükredeceğimiz çok şey var. Ayağımıza giyecek bir çorabımız varsa, evimizde bir kap yemek pişiyorsa, sevdiklerimiz yanımızdaysa, bir ailemiz ve vatanımız varsa, geceleri sıcak ve yumuşak yatağımızda yatarken başımızı yastığımıza gönül rahatlığıyla koyuyorsak, anadilimizi konuşuyorsak; büyük bir nimete sahibiz demektir. Gerisi mi? Hepsi boş… Olmasa da olur… Bugün bunu düşünmenin, sahip olduklarımıza şükretmenin, hayatta gerçekte nelerin daha önemli olduğunu fark etmenin ve bu hayatı bizlere kazandırmak için kendilerininkinden vazgeçen şehitlerimizi anmanın tam zamanı. Tarihin seyrini değiştiren ecdatlarımızın yaptıklarını hatırlamanın ve onların yolundan gidip gitmediğimizi sorgulamanın tam zamanı. Tarihe bir kez daha yakından bakıp vatanımızı kendi aralarında paylaşarak elimizden almaya kalkmış milletlerin bugün oynadıkları oyunlara gözlerimizi açmanın ve heveslerinin henüz geçmediğini, taarruzlarını eskisi gibi mertçe değil; haince arkadan vurarak, kaçak dövüşerek, uzun vadeli sinsi planlarını uygulayarak devam ettirdiklerini fark etmenin tam zamanı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, çocuk şehitlerimizin ruhları şad olsun. Biz onlardan razıyız, onlar da bizden razı olsun. Ben susayım, biraz da fotoğraflar konuşsun.

Sevgiyle kalın…

Fotoğraf kaynağı: Özel ve uluslar devlet arşivleri

Digiprove sealCopyright secured by Digiprove © 2019 Sibel ATAM

Yorum Yapmak İster Misiniz?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.