Peki, nasıl bir kitap bekliyor bizi?
Yazar bu kitapta Nietzsche’nin hemen hemen tüm eserlerini mercek altına almış ve onun ayak izlerini takip ederek kendini bulma yolculuğuna çıkmıştır. Ancak çıktığı her iki seyahatten “kendin olmanın” formülünün yanı sıra çok farklı dersler de alarak dönmüştür. Bu kitapta bize Nietzsche’yi daha yakından tanıma ve eserlerini anlama fırsatı sunmanın yanınında Ralph Waldo Emerson, Paul Reé, Lou Salomé, Richard Wagner, Arthur Schopenhauer, Søren Kierkegaard, Immanuel Kant, Thomas Mann, Theodor Adorno, Carl Jung, Hermann Hesse gibi değerli isimlere de yer vermiş; hayatlarından kesitler sunup eserlerine değinmiştir.
Kendisi de bir filozof olan Prof. John Kaag, tüm savlarını dayandırdığı kaynaklardan alıntılar sunmuştur. Bu alıntıları kendi anlatımıyla öyle ustaca örmüştür ki hem felsefeyi hem de belki daha önce okuduğumuz ama kâfi derecede anlayamadığımız eserleri kolayca kavramamızı sağlamıştır.
Bu kitapta okur kendisi olma yolculuğuna çıkacak ve Übermensch’den (üstinsan’dan) toplumsal çöküşü ifade eden dekadansın hangi temellere dayandığına kadar birçok konuda bilgi sahibi olacak, belki de hayata ve dünyaya –aslında mevcut dünya düzenine- bakışı değişecek ve ufku açılacaktır. Şahsen çevirmeni olarak bana kattığı çok değer olmuştur.
Hem kurgu dışı roman, hem biyografi (aynı zamanda otobiyografi), hem de felsefe türünde olan böylesine değerli bir eserin çevirmeni olmak bana gurur vermiştir. Kitabın neredeyse yarısını oluşturan alıntılar, eserin sonunda listesini bulacağınız kaynak kitaplar bizzat okunup incelenerek tarafımdan çevrilmiştir.
Çeviri esnasında bir kenara not ettiğim alıntılar:
- “Uçuruma uzun süre boyunca dikkatle bakarsanız, uçurum da size dikkatle bakacaktır.”
- “Kendin ol”: Bu ifade “Nietzsche’nin akıldan çıkmayan aforizmalarının en unutulmazı” diye tanımlanmıştır.
- Nietzsche, Eğitimci Olarak Schopenhauer adlı kitabında kendini aşmanın güvenilmezliğine işaret etmiştir: “gerçekte, şu anda yaptığınız, düşündüğünüz ve arzuladığınız şeylerin tümünden ibaret değilsiniz.”
- “Kişinin kendisi olması için, kim olduğunu hiçbir şekilde bilmemesi gerekir.”
- Olmak, sürekli bir kendini kaybetme ve tekrar bulma sürecidir.
- “yenik düşmediğimiz her kötülük bir velinimettir,”
- Hıristiyan dogmacı bağırsaklarıyla şu nihilist [Kant] zevke bir sakınca gözüyle bakmıştır. Herhangi bir içsel gereksinim olmadan, derin bir kişisel tercih olmadan, zevk olmadan bizi bir “görev” otomatı olarak çalışmaktan, düşünmekten ve hissetmekten daha hızlı ne yok edebilir? Bu, tam da çöküşün reçetesidir, hatta budalalılığın bile. Kant bir budalaya dönüşmüştür. (Nietzsche)
- “Mümkün olduğunca az otur,” demişti Nietzsche 1888’de, “açık havada ve kasların da bayram ettiği serbest harekette doğmamış hiçbir düşünceye inanma.”
- “Hareketsiz oturmak,” diye açıklamıştı keşişim, “Kutsal Ruh’a karşı yapılmış gerçek bir günahtır.”
- Bu felsefi şiirin bir noktasında Zerdüşt hayata sorar: “Ich bin der Jäger: willst du mein Hund, oder meine Gemse sein?” “Ben avcıyım: av köpeğim mi olacaksın yoksa öldürdüğüm av mı?”
- “Sen doğmadan önce vuku bulanlardan bihaber olmak, daima bir çocuk olarak kalmaktır.” Cicero tarafından iki bin yıldan daha uzun bir zaman önce yazılmış olan bu kelimeler, Nietzsche’nin 1887’de basılan Ahlakın Soykütüğü Üzerine’yi anlamanın en kestirme yoludur.
- Soykütüğü’nde, “Kendimize ister istemez yabancı kalıyoruz, kendimizi anlamıyoruz, kendi içimizde hataya düşmeye mahkûmuz, çünkü hepimiz, ‘Her kişi kendine en uzak olandır,’ düsturunu ebediyete kadar geçerli kılanlarız, tabii benliğimiz ‘agâh’ olmadığımızı anlayana kadar.”
- 1923 yılında Nietzsche’nin Zerdüşt’üyle ilgili bir seminerde Carl Jung bu durumu, “Nietzsche’nin kendisini fiziksel bir cisimle doldurması onu ağırlaştırırdı… Uçamaz, yeryüzüne zincirlenmiş olurdu,” diye açıkladı.
- Nietzsche, “Kendine sahip olma ayrıcalığı söz konusu olduğunda hiçbir bedel fazlasıyla yüksek olmaz,” demişti.
- Kendini yok etmeye kararlı olunan bir çağda insan varoluşuna dair olasılıklar nelerdir? Kuvvetini kesen ve kavrama gücünü sınırlayan nedir? Dekadansı ne hızlandırır? Bir kültür veya bir birey neredeyse meydana gelmeye mahkûm bir çöküşün üstesinden nasıl gelir? Adorno bu soruların cevaplarını Waldhaus’da aramıştı.
- Nietzsche’nin hayatının son on yılı pek çok şeyi gözler önüne sermektedir: hayatın kendisi felsefeyi aşmaktadır, insan gerçekten de hayallerle ve fantezilerle yaşayabilmektedir, yaşam ve hikâye birbirinden ayrılmaz, yozlaşma genellikle ört bas edilmeye layık bir utanç olarak görülmektedir, doğru zamanda ölmek yaşamın en büyük meydan okuyuşudur, delilik ile derinlik arasındaki çizgi en sonunda dağların yüksek rakımlarında iyice yok olacak incecik bir ipten ibarettir.
Çevirmen kopyalarım elime ulaştığında, bu sefer okuyucu kimliğimle, tadını çıkararak bir daha okuyacağım. Size de keyifli okumalar dilerim.
Sevgilerimle.
“Nietzsche İle Yürümek” için bir yorum